Bütün Sakıncalı Düşünür okurlarına merhaba!

Basın ve yayın organları, bir toplumun birbirinden ve dünyadan habersiz yaşamasının önüne geçen yegane unsurdur. Bu yazıda, işte bu unsurun Milli Mücadele üzerindeki etkilerini ele alacağız.

O dönemde, Milli Mücadele aleyhinde yayım yapan gazeteler arasında Peyami Sabah, Akşam, Alemdar, İstanbul, Ay Dede, Ümit gibi gazeteleri bir çırpıda sayabilirim. Milli Mücadele taraftarı olan gazetelerden birkaçı da şöyle: Efkâr, Vakit, Civit… Az ama öz… Osmanlı’nın işgalcilerin acımasız baskısı altında çırpınan başkentinde ayakta kalan bu birkaç gazete, Milli Mücadele taraftarlarının işgallere karşı sessiz kalmadığını gösterse de, hedef kitlesine ulaşamıyor, çalışmalarını büyük zorluklar altında yürütebiliyordu. Zira, vatanın kurtuluşunun temelleri Anadoluda atılacaktı. Anadolu ise, bırakın bu gazetelerin milli söylemlerinden haberdar olmayı, isminden bile bihaberdi.

sark-isleri-resim.jpg

Milli Mücadele’nin En Azılı Düşmanlarından Biri Olan Ali Kemal’in yazdığı Peyam Gazetesi’nden bir bölüm

Osmanlı’da okuyan mı var, Anadolu’da basım yapsalar kim okuyacak?” dediğinizi duyar gibiyim.  Şöyle ki, mesele sadece gazetelerden ibaret değildir. Ortada “Ben buradayım!” diyen kocaman bir iletişim kopukluğu vardır. Bu kopukluk, kendini her alanda gösterir. Misal verelim:

Kuvva-yı Milliye, hepimizin bildiği üzere; Anadolu halkının İtilaf baskısına karşı oluşturduğu tabii bir örgüttür. Bu yüzdendir ki, Kuvva-yı Milliye, BMM ve düzenli ordu çatısı altında bir araya gelmeden önce bölük pörçüktü. Evet, haklı müdafaamızda çok etkin bir yer tutuyordu ancak iletişim kopukluğundan ve düzenli ordunun olmayışından mutlak zafere ulaştıracak kudrette değildi.

Keza, dönemin milli derneklerinin çalışmaları da, yine tek çatı altında toplanamadığından, oldukça kısıtlı bir bölgeyle sınırlıydı.  Doğu Anadolu Müdaafa-i Hukuk Cemiyeti Doğu Anadolu’nun, İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti İzmir’in işgalden kurtuluşu için uğraşırdı mesela…

Elbette Kuvvacıların ve milli derneklerin en büyük ortak paydası tam bağımsızlıktı. Ancak ifade ettiğim gibi, örgütlenmenin ve haberleşmenin yoksunluğu, vatanperverlerin tek çatı altında toplanmalarının önünde bir taştı.

Peki, biz bu taşın altından nasıl kalktık?

Milli Mücadele’nin Milli Oluşu ve Mustafa Kemal Atatürk
rusen-esref-unaydin-2.jpg

Atatürk İle Röportajlar Yaparak Dünya Kamuıyuna Yeni Türk Devleti’ni Basın Aracılığıyla Tanıtan Gazetecimiz

Mustafa Kemal, başkanlığını yaptığı on dokuz kişilik ekibiyle birlikte, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak bastıktan on gün sonra, Havza Genelgesi‘ni yayımlamıştı.  Attığı ilk resmi adım olan bu genelgede işgallerin tüm yurtta protesto edilmesi gerekliliğini dile getirmişti.(1)  Milli bilincin teşkil ettiği önemi, Atatürk’ün ilk hamlede milli şuurun TÜM YURDA sirayet etmesi için çabalamasıyla açık ve net olarak fark ediyoruz.

Keza Erzurum Kongresi‘nde de Atatürk, Havza Genelgesi’nde beyan ettiği protesto mitinglerini tekrar gündeme getirmişti. Çünkü biliyordu ki silahlanmaktan, muharebeden önce gelen; vatandaşın memleketin halinin farkına daha iyi varmasıdır. Ondan sonra halihazırda vatansever olan Türk Ulusu kurtuluş mücadelesini layığı ile verebilirdi.

Mevzu bahis bilinçlendirme çabasının yararlılığını, sizlere yakın tarihin ilginç örneklerinin biriyle açıklayayım.

Vasili Zaitsev, İkinci Dünya Savaşı’nda, Rusya’nın Nazi Almanyası’na karşı savunmada olduğu dönemde ortaya atılmış bir efsanedir. Efsaneye göre Vasili, çok yetenekli bir keskin nişancıdır ve sürekli olarak Nazi askerlerini, üst düzey subayları ve keskin nişancıları büyük bir ustalıkla öldürmektedir. Bu başarı, Sovyet hükûmetince etkin bir propaganda sürdürülerek halka öyle lanse edilmiştir ki, yenik düşmenin eşiğindeki Sovyet ordusu kendini toparlayacak manevi gücü bulmuştur. Tabii ki Rus galibiyetinin tek nedenini buna bağlayamayız, ancak unutmayalım: Kazanacağına dair inancı olmayan bir ordunun, elinde hiçbir teçhizatı olmayan bir tümen askerden farkı yoktur.

Milli Mücadele’nin Basın Ayağı: İrade-i Milliye

Harp okulundan gazete ve dergi tecrübesi olan Mustafa Kemal Paşa, tüm bu toparlanma ve birleşme hareketinin yayım yapacak bir ayağının olması gerektiği düşüncesiyle, Sivas Kongresi’nden sonra, Rasim Bey’e dedi ki:

irade-i-milliye1

İrade-i Milliye Gazetesi

Bir gazete çıkaracağım. Mesul müdürlüğünü üzerine alacak itimada şayan biri lâzım(2)

Temsil Heyeti‘nin Sivas delegesi ve öğretmen Rasim Bey, üstüne düşen vazifeyi çabucak yerine getirdi: Gazetenin mesul müdürü, öğrencilerinden Selahattin Bey oldu.

Kongreden üç gün sonra, 14 Eylül 1919’da, İrade-i Milliye ayda bir yayım yapmak üzere, ilk baskısını çıkardı. Dört sayfadan oluşan ilk basımda, Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi’ndeki açılış nutku ve kongre kararları yer alıyordu. Bunların yanı sıra, İstanbul’a çekilen protesto telgrafları da çıkarılan gazete yoluyla halka sergileniyordu.

İrade-i Milliye‘nin İstanbul gazetelerinden ayrılan bir özelliği vardı: Gazete, işgal altında olmayan bir şehirde basılıyordu. Böylece istediklerini özgürce yayımlayabiliyorlardı. Damat Ferit‘e (hak ettiği sıfatları kullanarak) rahat rahat HAİN diyebilecek ve bunu da yurdun dört bir yanında okutabilecek kadar özgürdüler. Sivas’ın Osmanlı’ya bağlı vilayet matbaasında basım yapsalar bile, evet… (3)

İşte İrade-i Milliye gazetesinin çıkış öyküsünün özü budur.  Milli Mücadelenin gerçekleştirilmesinde ve milletten destek almasında önemli bir paydaya sahip olan bu gazete, 1922 yılına kadar Sivas’ta çıkmaya devam edecek, daha sonra Hakimiyet-i Milliye‘nin gölgesinde kalarak yayımlarına son verecekti.

7-3.jpg

Basının Önemine İthafen

Kuvay-ı Milliye de, İrade-i Milliye de, yanmaya hazır bir fitilin ateşlenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Biz, Türk Ulusu olarak, mücadeleye zaten  hazırdık… Yalnızca, biraz önce zikrettiğim unsurların Türk Ulusu’nun yoğun ve kutlu gücüne yön vermesi, tabiri caizse meşaleyi yakacak bir fitil, bir kıvılcım gerekiyordu. Bu kıvılcım, Samsun’dan, 1919’da aleve dönüşecekti…

Velhasıl, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde, büyük bir azmin, vatanseverliğin, cesaretin ve mucizevi denilebilecek gayretlerin sonucunda, yurdun kurtuluşuna uzanan zaferimize ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşadık, yaşıyoruz…

Bu yazımda sizlere dilimin döndüğünce basın, yayım ve haberleşmenin ulusal kurtuluş mücadelemizdeki etkilerinden bahsettim.

Bir başka yazıda görüşmek üzere,

Sevgilerle,

HAKAN DEMİRCAN

Sakıncalı Düşünür’de siz de yazabilirsiniz! Detaylı bilgi için,

sakincalidusunur.com/yazarolun

İletişim: demircanhakan@outlook.com.tr

Hakimiyeti Milliye

Hakimiyet-i Milliye’den Bir Görünüm

KAYNAKLAR

1) http://www.kurtulussavasi.gen.tr/havza-genelgesi.html

2) http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-23/irade-i-milliye-gazetesi

3) http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt2/sayi6pdf/dervisoglu_fatih_2.pdf

 

Kuvva-yı Basın’ için 5 yanıt

    • İltica ettikten sonra aldığı tavır hoş karşılanamazdı. Yurt içinde bulunduğu girişim ister haklı isterse haksız olsun,mesele başka ülkelerin meselesi olmamalıydı. “Yurt içinde kendini nasıl ifade etsin? Direkt alırlar içeri” derseniz de haklısınız tabi :))

      Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.