Merhaba Sakıncalı Düşünür okurları!

Hepimizin yakından tanık olduğu 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumundan sonra, yeni ve oldukça hızlı bir seçim sürecine girdik. Olağan koşullarda Kasım 2019’da yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri, “baskın” bir kararla Haziran 2018’e çekileli yaklaşık bir ay oldu. Seçimlere günler kala, muhalefet ve iktidar cenahının tutumlarını ele aldığımız bu yazıda, özellikle Muharrem İnce‘ye ve Meral Akşener‘e değineceğiz.

Seçim Sürecine Genel Bir Bakış

Meral Akşener’in  çatı aday projesine ısrarla karşı çıkışı, CHP’nin (oldukça geç kalınmakla birlikte) Muharrem İnce’yi 5 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı için aday gösterişi, Saadet Partisi’nin yeni ve dinamik genel başkanı Temel Karamollaoğlu’nun tüm ulusta karşılık bulabilmesi gibi gelişmeler, muhalefet cenahında 16 yıldır görülmeyen bir enerji yaratmış durumda… Kitleler, yıllardır içerisinde debelenmekte olduğu “alternatifsizlik” denizinden sağ salim kurtulmuş olmanın sevincini yaşıyor bugünlerde.

SABAH.PNG

20 Mayıs Pazar Günlü Sabah Gazetesi Manşeti

İktidar kanadında ise, “yorulmuşluk”  ve “dinginlik” egemen durumda. 16 yılın vermiş olduğu yorgunluk, Tayyip Erdoğan’ın hem sözlerinden, hem de yüzünden rahatlıkla okunabiliyor. Taban hareketsiz, ümitler kırık durumda… Eğer bu cümleler gerçekten de doğru bir noktaya işaret ediyor olmasaydı, nerede ne söyleyeceğinin hesabını belki kırk defa yapan, tanıyıp bildiğimiz Erdoğan Londra’da “Merkez Bankası’nın kulağını çekeceğini” söyleyip dolar kurunun tavana vurmasına neden olarak tarihi bir hata yapar mıydı? Aynı şekilde, miting meydanında muhalefete “münafıklar çetesi bunlar” diyebilecek kadar “langur lungur” konuşur muydu? Daha iki ay önce “bağırsan duyulacak adaları Lozan’da verdi” diye yaftaladığı Atatürk’ü,  “Ben Ata’mın yolundayım!” diyecek denli paçaları tutuşur muydu?

Sözün özü, bu defa Erdoğan’ın işi gerçekten de çok zor…

Muhalefetin Uzak Durması Gereken Üç Şey

1- Selahattin Demirtaş Vurgusu

Bilindiği gibi, Selahattin Demirtaş uzunca bir süredir Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu konusunda şu gerçekleri açık seçik ifade etmekte yarar var : Hakkında yapılan yargılamanın “zamanlaması” manidar olsa bile, eğer hakkındaki hukuki isnatlar (dayandırmalar) birer “kanıt” niteliği taşıyorsa, yani suçu hukuken sabitse tutuklu bulunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Ancak, Demirtaş’ın yargılanması hukuki değil, siyasi bir neden ve amaca dayanıyorsa, işte bu durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşacak bir durum değildir.

Muhalefete Kaybettirebilecek Üç Şey Sakıncalı Düşünür.jpg

Selahattin Demirtaş

Söz konusu yargılamanın siyasi bir sürecin parçası olup olmadığı yazımızın konusu olmadığından, bu konuya değinmeyeceğiz. Ancak önemle belirtelim ki, Muharrem İnce’nin tüm adayları ziyaret etmesi sırasında Demirtaş’ı da ziyaret etmesi, özellikle milliyetçi seçmenin gözünde oldukça “eğreti”  durmuş gibi görünüyor. İnce’nin tüm adaylara yapmış olduğu bu  ince hareket, elbette birtakım çevrelerde olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir; fakat İnce’ye oy verme potansiyelinde bulunan ılımlı sağ kitle, bu ziyaretlerden Demirtaş ile ilgili olanından pek de hoşnut kalmışa benzemiyor.

Siyasi etik açısından bir değerlendirme yapılacak olursa, İnce’nin tüm  adayları ziyaret edişi olumlu ve demokratik bir adımdır. Fakat bu adımın ardından atılacak adımlar, ılımlı seçmenlerin oyları için oldukça kritik adımlardır. Eğer muhalefet, (özellikle de Muharrem İnce) siyasi etik açısından ziyaret etmiş olduğu Selahattin Demirtaş’ın adını sık sık ağzına alırsa, yani topluma bir tür “Selo sevici” olarak gözükürse, Millet İttifakı’nın kasten ve bilinçli olarak dışında bırakılmış olan  HDP‘nin muhalefet açısından bütün bir seçimi kaybettirici rol oynaması işten bile değildir. Zira, iktidar medyası ve bizatihi Erdoğan’ın kendisi, karşı tarafın zaaflarını kullanmak konusunda tartışılmaz bir mahirliğe sahiptir. Referandum sürecinde, dengesiz bir ismin, “evet oyu verenleri denize dökeceğiz” şeklindeki “aptalca” açıklamasının HAYIR cenahına ne denli zarar verdiğini bir kez daha hatırlayınız.

Muharrem İnce Sakıncalı Düşünür

Muharrem İnce

Bu nedenlerle, muhalefetin ve özellikle de Muharrem İnce’nin, “Demirtaş” sözcüğünü mümkün olduğunca az dile getirmesi, halk deyişiyle, “tadında bırakması” gerekiyor. Duruma İnce açısından bakılacak olursa, neredeyse pürüzsüz denilebilecek kadar başarılı gitmekte olan kampanya sürecinin bu şekilde bir hasar alması, başarısı için ölümcül sonuçlara gebe olabilir. İnce’nin Selahattin Demirtaş ile ilgili adımının, cezaevini ziyaret ile sınırlı kalması, öyle sanıyorum ki, takınılacak en mantıklı tavır olacaktır. Yoksa, Selahattin Demirtaş’ın tutuklu bulunmasına yöneltilecek eleştiriler, sanılanın aksine oy kazandırmaz; oy kaybına dahi yol açabilir.

2- Büyük Yatırımların Durdurulması Vaadi

Değerli okurlar, Erdoğan’ın karşısındaki adayların ortak noktalarından biri, AK Parti döneminde temeli atılmış büyük ve gereksiz yatırımların derhal durdurulacağı vaadi olarak gözüküyor. “Kraldan çok kralcı” olarak sıfatlandırabileceğimiz birtakım medya kuruluşları, bu durumu öyle bir yağlama-cilalama sürecinden geçirerek topluma sunuyor ki… Ortaya sanki şöyle bir söylem atılmış gibi davranılıyor: “Eğer Erdoğan devrilirse, bütün yatırımlar derhal durdurulacak!” 

Muhalefete Kaybettirebilecek Üç Şey Sakıncalı Düşünür (1)

Saadet Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Temel Karamollaoğlu

Çarpıtmanın, yalanın ve sahteliğin kokusu size kadar geliyor, öyle değil mi? Değerli okurlar, aslında muhalif adayların söylediği şey çok açıktır: “Türkiye bu denli bir ekonomik çıkmaz içindeyken gereksiz yatırımlar durdurulmalı, bunun yerine bu para gerekli yerlere harcanmalı.” Ancak açık konuşmak gerekirse, bu söylemlerin vatandaşa pek de doğru bir şekilde aktarılabildiğini, aynı şekilde seçmen tarafından bu söylemin sağlıklı bir şekilde algılanabildiğini söylemek oldukça zordur. Zira, örneğin Temel Karamollaoğlu‘nun “köprü inşaatını durdurma” vaadini ele alalım: Sürekli olarak Çanakkale Köprüsü’nün inşaatını durduracağını söyleyen adaya Çanakkaleliler oy verir mi? Temel Karamollaoğlu’na haksızlık yapmamak adına, bu konuya bir virgül koymak gerekir. Halk deyişiyle Temel Dede’nin ısrarla vurgu yaptığı nokta, israf kelimesidir. Bu noktada  Temel Dede’ye hak vermemek elde değildir; zira sadece örtülü ödeneğe bile dikkatli bir incelemeyle bakılacak olursa, israfın vücut bulmuş halini görmek mümkündür. Fakat, somut gerçeklikler bize göstermektedir ki, Temel Dede’nin ve diğer cumhurbaşkanı adaylarının bu gibi vaatleri, yanlış anlaşılmalara (ve tabii olarak çarpıtılmalara) oldukça müsaittir. Bu nedenle, mümkün olduğunca hassas davranılması gerekmektedir. (Yatırımların durdurulmasına yönelik vaatlerden biri olan Kanal İstanbul‘un inşaatının durdurulması vaadi, görünüşe bakılırsa, seçmen nazarında öteki yatırımlara ilişkin vaatlere göre oldukça olumlu karşılanmıştır.)

Kanal İstanbul Sakıncalı Düşünür.jpg

Hemen Yanı Başında İstanbul Boğazı Bulunmasına Rağmen İnşa Edilmesinde Israrcı Olunan Kanal İstanbul’un Güzergahı

“Yatırımların ara verileceği” yönünde sıkça açıklama yapan Meral Akşener, bu durumun bir kurbanı olabilir. Çünkü, gerçeklikler ortaya koymaktadır ki, toplumumuzun ciddi bir bölümü, yatırımı durdurana değil,  yatırımı yapana yönelmektedir. Elbette cumhurbaşkanı seçilen kişi,  dilediği yatırımı durdurup dilediği yatırımı yapabilecektir; keza durdurulması gereken yatırımlar da bulunmaktadır. Ancak, önemle belirtelim ki, bunun bir “seçim vaadi” olarak sürekli yinelenmesi, toplumda olumlu bir etki yaratmayabilir. “Gereksiz” yatırımların durdurulması gerektiği hususu her ne kadar doğru bir noktaya parmak basıyor olsa da, bunun olabildiğince sınırlı şekilde dile getirilmesi, seçmen üzerinde daha olumlu bir etki yaratabilecektir.

3- FETÖ, 15 Temmuz, Atatürk, Din, Laiklik Gibi Konular

Değerli okurlar, hepimizin yıllardır kanıksamış olduğu gibi, bağrından çıktığımız Türk toplumu, “ar damarı, bam teli” gibi sıfatlarla tanımlayabileceğimiz birtakım konularda fazlasıyla hassas ve duygusal davranabilmektedir. Öyle kelimeler vardır ki, koca bir topluma aynı anda, aynı şeyi düşündürebilmektedir. Atatürk, cumhuriyet, vatan, bayrak gibi kelimeler bunlardan sadece birkaçıdır. Bunlara, son birkaç yılda FETÖ, 15 Temmuz gibi yeni  kelimeler de eklendi üstelik.

Cumhurbaşkanı Adayları Sakıncalı Düşünür.jpg

Cumhurbaşkanı Adayları

Yıllar göstermiştir ki, bu değerlere aykırı siyaset yapan, tabiri caizse “ateşle oynuyor” demektir. Bu açıdan bakıldığında, Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk‘e yönelik farklı zamanlarda takındığı birbirini tutmaz tavır; 16 Nisan sürecinde  Kemal Kılıçdaroğlu‘nun 15 Temmuz hakkındaki “kontrollü darbe” şeklindeki söylemi gibi siyasi hamleler, er ya da geç seçmenden yana bir yaptırımla karşı karşıya kalacak hamlelerdir. Bunlara ek olarak, siyasetin dilinin ciddi anlamda bir kirlenmeye maruz kaldığı bugünlerde, muhalefetin bu kirliliğe bulaşmaması, tercih edilebilecek en mantıklı seçenektir. Aksi durumda, toplumun içerisinde bulunduğu heyecan, boşa gitmiş bir çırpınıştan ibaret kalabilecektir.

Bu konuda; toplumda ikiliklere yol açan birtakım eski tartışmalara değinmenin de hiçbir anlamı olmadığını, muhalefetin de bu açıdan oldukça başarılı bir politika izlediğini belirtmek gerekir. Zira, ne başörtüsü gibi anlamsız bir polemik açılmıştır, ne laiklik üzerinden bir tartışma başlatılmıştır, ne de Kürt sorunu ya da Atatürk gibi değerler üzerinden politika yürütülmüştür. Olması gereken siyasi tutumun, muhalefetin başarılı bir tablo elde etmesi açısından bu olduğunun da özenle altını çizelim.

Sevgiyle.

ERAY SEZER

Sakıncalı Düşünür’de siz de yazabilirsiniz! Detaylı bilgi için,

sakincalidusunur.com/yazarolun

 

 

 

 

 

 

Muhalefete Kaybettirebilecek Üç Şey’ için 2 yanıt

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.